Projenin büyük bir bölümü tamamlandı. Irak ve Suriye’de devam
eden etnik ve mezhepsel çatışma yıllarca sürse bile, sonunda siyasi coğrafya
kesinleşecektir..
Irak; kuzeyi Kürtlerin, ortası Sünni arapların, güneyi Şii
arapların eyaletleri olarak ortaya çıkacak, ama nasıl inşa ederlerse etsinler,
merkezi hükümet bunları hiçbir zaman ortak bir çıkarda birleştiremeyecektir..
Suriye’nin kuzeyi henüz, tamamen PYD Kürt yönetiminin elinde
değilse bile, önümüzdeki zaman içerisinde batıya, Akdeniz kıyılarına doğru
genişletilecektir..
Ortadoğu’da planlı olarak parçalanan bu iki ülkede; kimisi
merkezi hükümeti, kimisi etnik bir grubu, kimisi bir mezhebi tutan devletler
mevcuttur. Bunlar, ABD, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan, Katar gibi
ülkelerdir. Büyük çoğunluğu Irak’ta olan Türkmenler’ in ise sahibini arada
bulasın! En çaresiz, en korumasız, en zor durumda kalanlar, Türklerdir..
Her kesimin bir veya birkaç koruyucu devleti var, ama
Türklerin yoktur.. Evlerinden barklarından, topraklarından oldular.
Kaçırılıyorlar, sürülüyorlar, öldürülüyorlar..
Türkmenler’ in umudu her zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti
olmuştur; ama şu son haftalarda olup bitenlere mevcut hükümet, değil kükremek,
kedi gibi bile miyavlayamayınca tüm beklentileri boşa çıkmış ve kararmıştır..
Irak Türkmenleri gördüler ve anladılar ki, kendi diplomatik
misyonunu, şoförlerini, işçilerini dahi oradaki bataklıktan çekip çıkarmayı
beceremeyen Türkiye’deki hükümetin, kendilerine hiçbir faydaları olmayacaktır.
Bunu açık ve net olarak anladıkları için de, çok zayıf imkanlarla başlarının
çaresine bakmaya çabalıyorlar..
Bölme ve parçalama planının bir bölümü de Güneydoğu
Anadolu’nun Türkiye’den kopartılmasıdır. Bu da, “demokrasi ve barış” örtüsü
altında, zamanı gelince, Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerine dahil
edilecektir. Son birkaç ayda görüldü ki, bölge de devletin ne egemenliği ne de
güvenliği kalmamıştır..
Irak’ın orta bölgesinde İŞID’in yürüttüğü işgaller sonunda,
Musul bu terör örgütünün, Kerkük’te kolayca Kürt peşmergelerin eline
geçmiştir..
Kerkük ve Musul, 1926 Ankara antlaşmasıyla o dönemde
İngilizlerin mandası olan Irak devletine bırakılmıştır. Musul ve Kerkük Ulu
Önder Mustafa Kemal’in, yeniden Türkiye’ye katılmaları yönünde yanıp tutuştuğu
iki vilayettir. Bu iki vilayetin Türk topraklarına katılması için plan yaptırmış,
harekatı hangi generalin yöneteceğini bile tespit etmiştir. Ancak bu plan, hem
sağlığı hem de o günkü uluslar arası koşullar nedeniyle uygulamaya
konulamamıştır..
Bu gün alt üst olan Irak’ta devlet düzeni ve bir otorite
olmadığından hiçbir teminat da kalmamıştır.. Yani, 1926 Ankara antlaşmasının
artık geçerliliği söz konusu değildir. Türkiye’nin Kerkük ve Musul’daki
haklarına 1926 öncesi gibi geri dönüldüğünden, talep ve hak arama zamanı
gelmiştir..
“Başı Dik Devlet, Onurlu Millet” sloganı, Hak ve Eşitlik
Partisi’nin ilk kurulduğu günden itibaren dillendirdiği bir söylemdir. Bölgede
ve Türkiye’de olup bitenlere bakıldığında ise ne kadar isabetli olduğu bir kez
daha ortaya çıkmıştır..
Çakallar düze indiyse, gösterişli bir meydan okuma hareketi,
uyuşuk toplumlar için şarttır…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu